13 Şubat 2008 Çarşamba

Gitmek mi zor kalmak mı?

Sadece 3 sene kalmak üzere geldiğimiz Moskova’da altıncı yılımızı doldururken, uzun zamandır bazı şeylerin farklı olduğunu hissediyorum. İlk zamanlar uzunca bir askerlik gibi yaklaştığımız Moskova maceramız, sırasıyla gün, ay ve yıl sayarak geçti. İstanbul’a koşarak geri döneceğimiz, hayatımıza verdiğimiz bu zorunlu arayı kapatıp, kaldığımız yerden devam edeceğimiz günü bekledik uzun süre. Hep eşyalı evler tuttuk, fazla ödeyeceğimizi bile bile; geri dönüşte fazla yükümüz olmamalıydı zira. Henüz kendi evinde, eşyasında oturamamış biri olarak bunu uzun süre zor da olsa kabullendim. Attığımız her adımı, yaptığımız her tatili, edindiğimiz her arkadaşlığı hep dönüşümüz üzerine planladık, yaşadık yıllarca. Kesin dönüş yapan arkadaşlar geri kalanlara kıymetli ama taşınamayacak eşyalarını verirken, kendi eşyalarımı kafamda çoktan paylaştırmıştım ben de. Üç beş valiz ve kolim zihnimde hazırdı bile…

Derken burada kalmamız gereken asgari süre tamamlandı, hatta biraz geçti; farklı sebeplerle, bir şekilde uzattık Moskova’da kalışımızı. Bir kaç sefer karar verip tarih de koyduk hatta kesin dönüş için, ama beklenmedik gelişmeler bizi buraya bağlamaya devam etti. Bu sürede İstanbul’a gidişlerimizdeki farkedemediğimiz azalmalar, aslında durumu gayet net bir şekilde ortaya koymak için uygun zamanı kollayan aklımın sisleri ardında duruyordu. Eşimin askerliğinin bitmesiyle beraber –dördüncü senemizin sonunda- İstanbul’daki dostlarımla geçirdiğim keyifli bir gecenin ortalarında birden farkettim içine düşmüş olduğum boşluğun. Bu insanlar kimdi? Benim 15 yıldır her adımımda yanımda olan, hemen hepsinin en kıvrak dönemeçlerini paylaştığım, aynı dili konuştuğum, çok özlediğim bu insanlar..

Peki ya Moskova’dakiler kimdi? Gurbeti paylaştığım, çok farklı geçmişlerden gelip ortak payda yakaladığım ama öncekilerden de bir hayli farklı olan bu insanlar.. Benim gerçek yerim neresiydi ve hangisiydi benim aslında olmak istediğim yer?

Aidiyetini kaybetmek korkunç bir boşluk yaratıyor insanın içinde. Kendi zihnimin ve ruhumun arafta sıkışıp kalmasıyla başlayan bu boğuk dönem bir süre devam etti ne yazık ki.. Garip bir yabancılaşma ve hesaplaşma yaşarken, benim geri dönmek için deli gibi beklediğim zamanın 4 sene gerimizde kaldığını ve bu sırada sılada bıraktıklarımın hayatlarının ‘bensiz’ yürüdükleri kısmının acı gerçekliğini hissetmek oldukça ağır bir yük yükledi ruhuma. Ve aslında benim de 4 senedir ‘onlarsız’ yürüdüğüm kısım arkamda heybetli bir dağ gibi yükseliyordu. Gayet çıplak olarak karşımda duran gerçek şuydu: geri dönsem bile, asla hiç gelmemiş gibi olamayacaktım ve hayat asla bıraktığım gibi devam edemeyecekti. Başka sorunlar, ayrılıklar, hüzünler ve alışkanlıklar barındırarak, artık o eski ben olamayacaktım.

Bu duygusal arafımdan beni minicik elleriyle çıkaran oğlum sayesinde 2 senedir daha az hissediyorum bu kararsızlığı. Sanki zihnimden ötelersem yok olacak sandığım bu gerçek bugünlerde daha da yakın artık bana. Türkiye’ye dönüşümüzün oldukça yakın olabileceği bugünlerde garip bir dalgalanma var yüreğimde. Çok özlediğim ailem, şehrim ve dostlarım inanılmaz derecede yakınımda ama gidince bulamayacaklarımın korkusu da yeniden zihnime üşüştü; içinde burada bırakmak zorunda kalacaklarımı da barındırarak.

Soranlara ‘hayırlısı, bilmiyorum, bakalım..’ gibi cevaplar verirken aslında ne dilediğimi bilememenin karamsarlığı fena halde üzerimde bu aralar.. Gitmek isteyen yanımla kalmak isteyenim sıkıca çarpışırlarken ben sadece seyrediyorum olan biteni. Ben veremiyorum bu kararı; gitmek mi zor kalmak mı?

Hiç yorum yok: