13 Şubat 2008 Çarşamba

Mutluluk

Herhalde üzerinde en çok konuşulmuş kavramdır mutluluk. Yeryüzünde var olan insan sayısı kadar da farklı tanımı vardır. Kimi sıcak bir çorba içtiğinde, kimiyse kırmızı bir Ferrari’ye binince mutlu olur. Bazen de aynı durum aynı anda birden fazla kişiyi mutlu etmez; mesela bir anne, çocuğu sözünü dinlediğinde mutludur, çoçuksa kendi bildiğini okuduğunda..

Mutluluğun sözlük tanımı “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan doğan kıvanç durumu” (bkz www.tdk.gov.tr). Peki bu ne kadar doğru? İnsanın tüm isteklerine eksiksiz ulaşması ve bu durumun sürekli olması mümkün mü?

İnsanın gözü deryadan alınmıştır, derler; çünkü uğruna aylar, yıllar harcanan, deli gibi beklenen istekler karşılandığında kısa süreli tatmin duygusu yerini yeni istek ve/veya ihtiyaçlara bırakır. Çünkü elde edilenin değeri çabuk tükenir, ne yazık ki. Dolayısıyla mutluluk aslında sürekli olarak yenilenen istekler ve her zaman peşinden koşulacak yeni hevesler demek oluyor.

Mutluluğun bir başka boyutu da zamanlama belki de. İstenen ya da beklenen şeylerin ne zaman gerçekleştiğine bağlı olarak değişebilir durum. Mesela 20 yaşında kendi arabanı kullanıyor olmak, 30 yaşında trafikten bıkıp metroya kendini atabilmekten daha mı büyük mutluluk getirir, tartışılır. Yine 20 yaşında, insanın kafasını dinleyebileceği bir odası, kendi televizyonu olması müthiş bir şeyken 30 yaşında, yanında sohbet etmekten ve birlikte film izlemekten zevk alabileceğin birine sahip olmak imrenilecek bir durumdur bence.

Bazen insan çevresini saran ufak detaylarla öylesine meşguldür ki geri çekilip asıl büyük resmi göremeyebilir. İçinde bulunduğumuz, bizi boğduğu için kaçmaya çalıştığımız durum aslında bizi hayatımızın en muhteşem düşüne kavuşturacak yolun tam da üzerindedir belki de. Önemli olan, doğru zamanda doğru yöne bakabilmek ve gördüğümüzü doğru yorumlayabilmektir; aksi halde dilediğimiz hayat yanıbaşımızdan akıp giderken biz kaçırdıklarımız için dövünüp, gerçek mutluluğu pas geçebiliriz.

Ben bir süredir sahip olduklarımı, içinde bulunduğum durumu sorgulamaktan vazgeçmeye, bunun yerine hayatımın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Ve şu sıralar benim en büyük mutluluğum, Türk filmi tadında bana “anne” diyen minik oğlumun sesiyle uyanmak...

Hiç yorum yok: