21 Nisan 2008 Pazartesi

BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA

Çoğumuz küçüklüğümüzü tatlı tebbessümlerle anarız. Dertsiz, tasasız, korunaklı bir şekilde, işimizin gücümüzün oyun olduğu yaşlarımız... Yürümek yerine neden koşar çocuklar ya da niye uyumak hep eziyettir onlar için, hiç düşündünüz mü?

Hep aceleleri vardır çünkü, vakit kaybına tahammül edemezler. Teneffüs zili çaldığı gibi sınıftan fırlayıp bahçeye atarlar kendilerini. Tatil günleri bile erkenden kalkarlar, izlenecek çizgi filmler vardır zira; uyuyarak heba edemezler günlerini. Bir an önce büyümek isterler. Doğumgünlerinde yaşlarını bir fazla söylerler, sanki gerçekten büyümüşler gibi. Ve hep büyüdüklerinde yaşayacakları hayatı hayal ederler; doktor, öğretmen ya da dansçı olurlar ama mutlaka en iyisi, en güzeli ve en başarılısı olacaklardır.

Oysa gerçek hayat çocuk hayalleri gibi değildir çoğu kez ne yazık ki. Büyüdükçe anlar insan, bir yerlerde geri dönmek ister o kaçtığı masum yıllarına; zaman dursun, sevdikleri hep yanında olsun, hastalıklar, ölümler, acılar, sıkıntılar yaşanmasın ister.

Küçükken geçim sıkıntısı ancak istediğimiz bir şey alınmadığında bizi ilgilendirir, hastalıklar genelde hafif ilaçlarla atlatılır, gerçekten çok yaşlılar dışında kimse ölmez çünkü. En büyük kavgalar bir kaç saat içinde unutulur, küslükler üç-beş günü geçmez. Şarkılar çok eğlencelidir, sözleri hiç de can yakmaz. Ve dünyanın en korkunç olayı muhtemelen harika bir oyundan eve çağrılmamızdır.

İlk ciddi acı, ilk aşk acısı veya ilk ihanet sonrasında anlar insan gerçek hayatı. Yıllar içinde de tanıyıp öğrenmeye devam eder; her ders ağır bir darbe ve saflıktan dökülerek azalan gözyaşlarıdır.

Gün gelir canı acımaz olur insanın en kötüsü de; taş olur yüreği, hissizleşir, umursamaz olur yanıbaşındaki acıları. İşte budur gerçek saflığın sonsuza dek yitirildiği an. Ve bu andır ki artık asla eskisi gibi değildir dünya, sevgi, dostlar ve hayat... Ve büyümek deriz bunun adına gururla; olgunlaşmak, hayatı anlamak, yetişkin olmak. Oysa aslolan içimizdeki çocuğun ölmesidir ve en acısı da doya doya ağlamak istediğimizde gözpınarlarımızın kuruduğunu dehşet içinde farketmemizdir.

Artık yetişmek için koşmak gerekmez, uyku derin bir kaçıştır bu aşamada. Hayat bize bir can daha verseydi nasıl oynardık yeni baştan, sil baştan, onu düşünüp durmakla geçer geri kalan zaman, beyhude.

İçerlerde kalan minik çocuğun sesini duyabilenler sekerek yürümeye devam etmeliler o halde, büyümek zorunda kalan tüm yorgun insanlar yerine de.

Hiç yorum yok: