25 Eylül 2008 Perşembe

MOSKOVA`DA ÇOCUK BÜYÜTMEK

Anne ve babalar için dünyadaki en değerli şey şüphesiz ki çocuklarıdır. Onlara maddi-manevi iyi bir gelecek sunabilmek içindir bütün çabalar hep. İyi bir eğitim ise herşeyden önce gelir kaçınılmaz olarak. İyi okullarda okusun, birkaç yabancı dil öğrensin ki ileride iyi bir iş sahibi olabilsin, hayatını bolluk içinde geçirsin isteriz.

Çocuklarını yabancı bir ülkede büyütenler içinse eğitim, daha büyük önem taşır. Karar vermek zorunda olduğumuz konular daha farklıdır. “Çocuklarımız hangi dilde eğitim almalı?”, cevaplaması oldukça zor bir sorudur. Çünkü Rusça okumaya başlamış bir çocuğu 3-4 yıl sonra Türkiye’ye götürmek durumunda kalabilirsiniz, ani bir karar ya da bir zorunlulukla. Çocuğunuz hem eksik eğitim almış hem de kafası oldukça karışmış olabilir. Peki ya uluslararası bir eğitim? Örneğin her ülkede denklikleri olan İngiliz veya Amerikan okulları? Ne yazık ki onlara da oldukça yüksek ücretler ödemek ve karşılığında da çok kaliteli bir eğitim alamadıklarına tanık olmak durumunda kalırsınız.

Neyse ki bu konulara kafa yormamız için önümüzde uzun yıllar var, diye düşünüyordum ki, 21 aylık oğlum minikler için oyun okuluna başladı bile geçen hafta. Haftada 2 kere, birer saat anne-çocuk bir arada eğleniyoruz. Kesinlikle hem çocukların okula, arkadaşlara, paylaşmaya ve disipline alışması için erken yaşta yumuşak bir geçiş oluyor bu, hem de evde sadece annesiyle oynamaktan sıkılan çocuklar için büyük bir değişiklik.

İlk gün büyük bir heyecan yaşadık hep beraber. Ve okula gittiğimiz an anladım ki ciddi bir sorunumuz var; dil! Oğlumuz doğduğundan beri hemen hemen sadece Türkçe ile haşır neşir olduğundan, ufak tefek kelimeler dışında Rusça’ya tamamen yabancı. Aslında bu bizim bilinçli bir seçimimiz. Oğlumuzun erken konuşmasında, tek bir dil duymasının önemi büyük bana kalırsa. Ayrıca kendi bozuk Rusça’mla onun minik beynini karıştırmaktan da kaçındım açıkçası. Ancak kreşte öğretmenleri anlamamasından dolayı bazı sıkıntılar yaşıyoruz.

Moskova’daki bütün Türk çocukları bu aşamalardan geçti mutlaka, ve hepsi de kısa sürede uyum sağladılar bu duruma. Çocuklar biz yetişkinlerden farklı olarak çok daha yalın olduklarından, kısa sürede ortak frekansı yakalayabiliyorlar. O yüzden kısa sürede bu sorunu atlatacağımıza inanarak devam ediyoruz derslere. Ancak yaklaşık 4 sene sonra, yani ilkokula başlama zamanı geldiğinde ne yapmak istediğimizi yavaş yavaş düşünmeye başladık. Ömrümüzün sonuna dek burada kalmayı planlamadığımızdan, o zaman gelmeden dönmemiz gerektiğinin farkındayız artık. Ama Türkiye’deki eğitim sisteminin karmaşıklığı ve değişkenliği de bizi korkutuyor, bir yandan. Kısacası henüz vakit varken birçok alternatifi değerlendirmek ve her iki seçeneği yaşamış insanlarla derinlemesine konuşup doğru kararı vermek durumundayız.

En değerli varlıklarımızı, hayata en güzel şekilde hazırlayabilmek hepimizin tek dileği bence...

Hiç yorum yok: