25 Aralık 2007 Salı

MOSKOVA`DA ÇOCUK OLMAK..

Bu şehrin en çok nesini seviyorum diye düşündüğümde ilk aklıma gelen, çok geniş yeşil alanları olur herhalde (Mayıs – Eylül ayları arasında, şüphesiz). İstanbul’dan çok farklı olarak Moskova’da apartmanlar arasında çok büyük boş alanlar, her mahallede en az bir iki tane park, geniş yürüyüş yolları ve bir sürü de çocuk bahçesi var. İnsanın dikkatini çekecek kadar çok çocuk da olunca bu park ve bahçelerde, Rusların çocuklarına ne kadar önem verdikleri de ortaya çıkıyor. Hava kaç derece olursa olsun bebeklerini dışarıda gezdiren anneler ve büyükanneler, günün her saatinde şehrin profilinde göze çarpıyor.

Yeni evli olarak burada yaşamaya başladığımızda, aklımızda henüz çocuk sahibi olmak yokken gördüğüm kırmızı suratlı, astronot kıyafetli, maviş bebekler ilgimi çekerdi. Çünkü bizim ülkemizde hava sıcaklığı 10 derece civarına bile düşse çocuklar dışarıya çıkarılmazlar. Çıkarılsalar bile sarılıp sarmalanmaktan yüzleri görünmez. Çünkü soğuk hava bizde, özellikle de İstanbul’da hastalık getirir. Kar yağdığında okullar tatil olur olmasına da çocukları kartopu oynamaktan kimse alıkoyamaz. Oysa buradaki çocuklar için uzun bir zaman dilimi boyunca karda yürümek, oynamak sıradan olaylar. Yıllar önce buradan ayrılıp Ankara’ya dönen bir arkadaşın kızı ile ilgili anlatılan bir anektodu hiç unutmam. Küçük kız kreşe gitmektedir. Bir gün kar yağar ve hergün dışarıda oynayan çocuklar o gün sınıfta oturmak durumunda kalırlar. Bizim küçük kız buna anlam veremez ve annesine “kar yağdı diye neden dışarıya çıkamadığımızı anlayamadım..” der.

Buraya ilk geldiğimde tanıdığım az sayıdaki Ruslar’dan sanat, spor, müzik ve yabancı dil gibi konularda ne kadar yetenekli olduklarını ve hemen hepsinin çocukluktan itibaren bu alanlara yönlendirildiklerini öğrendiğimde çok etkilenmiştim. “Ağaç yaşken eğilir” atasözü Rusça’dan dilimize geçmiş olabilir mi diye düşündüğümü itiraf etmek zorundayım. Türk arkadaşlarımın kreşlere giden çocukları sayesinde, daha küçücük yaşlarda birçok faaliyete başlandığını ve bunun ancak bir yaşam tarzı olarak benimsenmesiyle bu disipline sahip olunabileceğini farkettim.

Moskova’da bolca bulunan kreşler, her mahallede birkaç tane olmakla beraber, son derece cüzi ücretler karşılığında tüm gün hizmet vermekte. 3 öğün verilen yemeklerde çocuklara kendi kendilerine yeme – içme adabının öğretilmesi, öğle uykusu alışkanlığı kazandırılması ve spor, müzik, dans, resim gibi dallardan bazılarının çocuklara aşılanması karşılığında gerçekten de komik sayılacak bu miktarların ne yazık ki Türkiye’de, özellikle de büyük şehirlerdeki kreş ücretlerinin çok çok altında kalması düşünülmesi gereken bir konu bence.

Moskova’da yaşayan miniklerin bir başka şansı da kendileri için planlanan bir çok eğlence imkanları olması. Sirkler ve hayvanat bahçeleri sanırım her çocuk ve hatta yetişkin için büyüleyici dünyalar. Moskova’ya gelmeden önce bir kez Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’ne, bir kez de İstanbul’daki Gülhane Parkı’na gitmiş biri olarak bir hayvanat bahçesinde ne kadar çok hayvan çeşidi olabileceğini ancak burada görebildiğimi itiraf etmeliyim. Yine Türkiye’deki sirk sayısıyla kıyaslamaktan utandığım Moskova Sirkleri de mutlaka görülmeli. Bir çocuğun gözüyle bu renkli dünyaların nasıl etkileyici olabileceğini sanırım söylememe gerek yok.

Yine uzun süren karlı kış boyunca kayak ve/veya kızak malzemeleri ile şehir içindeki eğlenceli mekanlarda geçirilen bir haftasonu, Türkiye’de ancak belirli gelir grubunun çocuklarının edinebileceği şanslı bir ayrıcalık bize göre ne yazık ki...
Moskova çocuklar için bulunmaz imkanlarla dolu masal şehri adeta; tabii bu fırsatları onlara seve seve sağlayacak anne-babalara sahip olan minicikler için...

Hiç yorum yok: